DEİK/Türkiye-Avrupa İş Konseyleri Koordinatör Başkanı Mehmet Ali Yalçındağ: “Schengen vize süreci ekonomik ve sosyal bağlarımızı baltalayan kronik bir probleme dönüştü.”
Dış ticaretin nabzını tutan Türk iş dünyası, Avrupa ile ilişkilerde yıllardır aşılması beklenen vize engeline artık tahammül edemiyor. Türk iş insanları, profesyoneller ve öğrencilerin yaşadığı vize problemleri, DEİK/Türkiye-Avrupa İş Konseyleri Koordinatör Başkanı Mehmet Ali Yalçındağ’ın sert açıklamalarıyla yeniden gündeme taşındı.
Küresel ölçekte savaşlar ve siyasi gerilimlerle şekillenen yeni dünya düzeninde Türkiye-AB ilişkilerinin daha da önemli hale geldiğini vurgulayan Yalçındağ, buna rağmen Schengen vize süreçlerinde Türk vatandaşlarının maruz kaldığı zorlukların iş birliklerini sekteye uğrattığını belirtti. “ABD-AB ilişkilerindeki kırılmalar, Rusya-Ukrayna ve İsrail-İran savaşlarının oluşturduğu jeopolitik baskı ortamında Türkiye ile Avrupa Birliği arasında kurulacak ticari ve ekonomik köprüler her zamankinden daha hayati. Ancak biz hâlâ aynı konuyu konuşuyoruz: vize engeli,” diyen Yalçındağ, bu meselenin sadece diplomatik değil, bölgesel refah ve istikrar için de bir risk taşıdığına dikkat çekti.
“Avrupa’nın çifte standardı ilişkileri örseliyor”
Yalçındağ, Avrupa Birliği Türkiye Delegasyonu Başkanı Büyükelçi Thomas Hans Ossowski’nin “Türklerin vize için beklemesi utanç verici” açıklamasına da değinerek, “Geç kalınmış ama olumlu bir adım. Fakat sadece utanç verici değil, aynı zamanda Türk-Avrupa ilişkilerine zarar veren ve kronikleşen bir sorundur,” ifadesini kullandı.
“Çağın gerekliliklerine karşı atıl kalıyoruz”
Türk vatandaşlarının hâlâ uzun bekleme sürelerine ve keyfi ret kararlarına maruz kalmasını “çağın gerekliliklerinden uzak, adaletsiz bir tablo” olarak değerlendiren Yalçındağ, vize süreçlerinin mevcut şekliyle Türk toplumunu yalnızca dışlamadığını, aynı zamanda AB’nin kurumsal ilkeleriyle de çeliştiğini vurguladı: “İstikrarsızlık, güvenlik kaygıları, kriminal riskler gibi gerekçeler öne sürülse de, bugün Avrupa’ya rahatlıkla seyahat eden bazı ülke vatandaşları göz önüne alındığında, Türk vatandaşlarına karşı sürdürülen bu uygulama ne insani ne de siyasi olarak açıklanabilir.”
“Evrensel değerler siyasi manevra aracı haline getirilmemeli”
Vize serbestisi konusunda Türkiye’nin karşılaması gerektiği ifade edilen son altı kriterin ötesinde, AB’nin kendi içinde uyguladığı tutarsızlıklara işaret eden Yalçındağ, “Vize serbestisinden faydalanan ama AB ile yapısal uyumu Türkiye’den çok daha az olan ülkelerin durumu, Avrupa’nın çözüm üretme konusundaki isteksizliğini açıkça gösteriyor,” dedi.
“Her platformda eşitlik, adalet, kurumsallık gibi evrensel değerlerden bahseden dostlarımızın bu değerleri yalnızca gündelik politik manevralar için kullanmaması gerekiyor. Yıllardır süren korkularla, ön yargılarla, tarihsel ezberlerle yol alamayız,” sözleriyle çağrı yapan Yalçındağ, vize meselesinin artık yalnızca teknik değil, stratejik bir öncelik olarak ele alınması gerektiğini vurguladı.
Geçmişin kalıplarını aşmadan gelecek kurulamaz
Yalçındağ, açıklamasının sonunda Türkiye-AB ilişkilerinin geleceğe umutla bakabilmesi için bu “kısır döngünün” kırılması gerektiğini bir kez daha vurguladı: “Aksi halde ne ticari fırsatları değerlendirebiliriz ne de krizleri fırsata çevirebiliriz. Bu bariyeri aşmak için artık geçerli bir gerekçe kalmadı. Avrupa’nın da bu gerçeği kabul etmesi gerekiyor.”
“Temcit pilavı gibi ısıtıp ısıtıp vaktimizi bu meseleyle harcıyoruz”
Avrupa Birliği ve Türkiye’nin önünde ekonomik ve ticari alanda bir dizi fırsat bulunduğunu ifade eden Yalçındağ, “Türk firmaları artık Avrupa başta olmak üzere birçok bölgede yatırımcı konumunda ve ciddi istihdam sağlıyor. AB ülkelerinde 34,2 milyar dolar sermayemiz var. Türkiye ile AB arasında göç politikalarında da iş birliği var. Nitelikli iş gücü ve dijital dönüşüme hızlı adaptasyonuyla Türkiye, AB için çok önemli bir ortak. Enerjiden, ulaştırmaya, savunma sanayi sektöründen, dijital teknolojilere, üçüncü ülkelerde iş birliğinden inşaat ve altyapı projelerine kadar her bir başlık adeta bizim vize meselesini çözmemizi bekliyor. Yaşadığımız çağ ise belirsizlikler getirmesi sebebiyle ezberlerin bozulduğu ve yeni gerekliliklerin ortaya çıktığı bir çağdır. Bu gerekliliklerin başında ise bölgesel iş birlikleri geliyor. Bu iş birliklerinin en güzel örneklerinden biri de geçmişin birikimi ve geleceğin fırsatları ele alındığında Türkiye ve AB ilişkileri olmalı ancak vize meselesi olarak adlandırdığımız bu kısır döngü ülkelerimizi çağın gerekliliklerine karşı atıl bırakıyor. Anadolu’da bu olayı yorumlarken kullanılabilecek çok güzel bir deyim var: Temcit pilavı gibi ısıtıp ısıtıp öne sürmek. Maalesef, iş dünyası temsilcileri olarak Avrupalı kamu ve özel sektör temsilcileriyle hangi vesileyle bir araya gelsek, büyük hevesle ajandalarımızda bulunan başlıklar öncesinde vize meselesini masaya yatırıyor ve temcit pilavı gibi ısıtıp ısıtıp vaktimizi bu meseleyle harcıyoruz” dedi.
“Avrupalı dostlarımız meseleyi daha gür bir sesle ele almalı”
Yalçındağ, “Son olarak, AB Türkiye Delegasyon Başkanı Ossowski’nin açıklamalarını oldukça önemli bulduğumu bir kez daha ifade ediyor, kısa süre sonra mevcut görevinden ayrılacak Sayın Büyükelçi gibi, yeni atanacak temsilciyi, Türkiye’de bulunan AB üyesi ülkelerin diplomatik misyonlarını ve özellikle iş dünyası temsilcileri olmak üzere Avrupalı tüm dostlarımızı bu meseleyi daha gür sesle ele almaya davet ediyorum. Bu vesileyle de Sayın Ossowski’ye görev süresi boyunca yapmış olduğu çalışmalardan ve iş birliğinden dolayı teşekkür ediyorum” dedi.